
Sara Arkadaşla biz çok uzun yıllar bir arada kaldık. Grup döneminde de bir kez görmüştüm, Ankara’ya; Tuzluçayır’a gelmişti, bizim mahalleye de gelmişti. Yanlış hatırlamıyorsam 76 yılıydı. Daha sonra zindanda yan yana geldik. Zaten Elazığ’da yakalandılar. O büyük 79 Elazığ operasyonuyla yakalanmıştı. Orada tek kelime etmeden direnen tek arkadaştı. Kendisine yapılan bütün işkencelere rağmen herkesin ifade vermesine rağmen tek kelime kabul etmemişti, tek kelime söylememişti. Büyük bir direniş göstermişti. Zindanda da öyle, özellikle vahşet döneminde bütün direnişlere öncülük eden bir arkadaştı.
Kadın yapısı bizden izoleydi. Diyarbakır cezaevinde onlar erkek tutsakların iletişim kuramayacağı, izole bir yerdeydiler. Bütün kadın yapısını tek başına yürüten, yöneten o oldu. Eğer Sara o koğuşta olmasaydı düşmanın çok ciddi bir itirafçılaştırma dayatması, ihanet dayatması vardı. Hepsini koruyan kollayan, anaç bir duruşla hepsini kanatları altında tutan, savrulmaların önüne geçen, herkese moral, herkese güç veren herkesi ayakta tutan bir duruşu oldu. Büyük bir kahramanlık ve direniş sergiledi. Öyle ki düşmanın bile saygı duyduğu, düşmanın bile mesafeli yaklaşmaya ihtiyaç duyduğu, ciddi yaklaşma mecburiyetinde kaldığı bir duruşun sahibi oldu.
Cezaevinden sonra biz Sara arkadaşla Önderlik sahasında beraber kaldık. Avrupa’da da beraber çalıştık, Mexmur’da da beraber kaldık, dağda da beraber kaldık. Sara arkadaşla uzun bir geçmişimiz var. Sayısız anılarımız var kuşkusuz, hatıralarımız var. Onları anlatsak yetmez. Çok fazla şey var.
Sara öz disiplini çok güçlü bir arkadaştı. Mesela zindanda olsun, dışarıda olsun, Önderlik sahasında olsun, Avrupa’da olsun, dağda olsun, düzenli olarak sporunu yapardı. Kendi günlük programını yapan ve ona sadakatle bağlı olan ve sürekli programlı yaşayan, düzenli yaşayan bir arkadaştı.
Hassas özelliklerini anlatayım; hijyene çok dikkat ederdi, disipline çok dikkat ederdi. Son derece ilkeliydi. Gevşemeyen ve gevşetmeyendi. Sara’nın olduğu yerde asla kimsenin asla cesaret edipte ciddiyetsizlik yapabilmesi asla mümkün olmazdı. Sara’nın olduğu yerde ciddiyetsizlik yapamazsınız, laubalilik yapamazsınız. Politik espiriler, sosyal espiriler noktasında sorun olmazdı ama Sara’nın yanında ciddiyetsizlik gösterilemezdi. Onun bir disiplini, oturmuş bir yaşam tarzı vardı. Ve onu çevresine mümkün olduğu kadar yayardı. Ağır olmayı, ciddi olmayı, kafayı çalışmaya yormayı, göreve kilitlenmeyi, herkese dayatan ve kendisini de buna göre olan son derece sağlam bir duruşu olan arkadaştı.
Sara’nın en temel özelliklerinden bir tanesi de gerçekten de yoldaş canlısıydı. Arkadaşlarına çok büyük değer verir, onları asla yüzüstü bırakmazdı. Hele birinin moral sorunu olsun, birinin bir sağlık sorunu olsun, birinin zorlandığı bir şey olsun mutlaka el atar yardımcı olur, destek olurdu. Arkadaşlarını asla zayıf bırakmayı kendine yedirmeyen, yanındakinin güçlenmesini isteyen, sağlamlaşmasını isteyen, onun için emek, çaba serf eden bir arkadaştı.
Sara arkadaş asla yalana ve yalancıya asla tahammül etmeyen bir arkadaştı. O kadar sağlam bir kişilikti. Kuşkusuz Sara’nın anlattığı “ Hep Kavgaydı Yaşamım” kitabında kendisini eksiksiz anlatmış aslında. Her şeyi ortaya koymuş. Yani Sara’yı tanımak isteyen, Sara’nın kitabını okumalıdır. Herkes gibi hayatında hatalar da olmuştur, herkes gibi yetersizlikler de yaşamıştır, yöntem sorunu yaşamıştır ama Sara ilkeli biriydi, ilkelerine bağlı biriydi. Çalışkan biriydi, arı gibiydi. Hep çalışır hep koştururdu. Asla zamanını beyhude harcamayı kendine yediremezdi. Böyle bir şeyi Sara’ya kimse kabul ettiremezdi. Sara gibi arkadaşlar kolay bulunmuyor, dünyaya kolay gelmiyor. Sara gibi bir düzine kadın olsun, dünyayı değiştirebilir.
Mutlaka insanın kendisini yenilemesinin gerekliliği vardır. Bu konuda herkes gibi araştırmaya, incelemeye her devrimci gibi öğrenmeye meraklı, yeniliklere, yeni fikirlere açık, tartışmaya açık bir yapısı, karakteri vardı.
Sara’nın yokluğu hissediliyor. Sara’yla PKK ve Sara’sız PKK farklı gerçekten. Sara bu örgütte seçkin biriydi. Öyle boşluğu kolay doldurulabilecek biri değil, tarihi bir kişilik. Çok soylu bir duruşu vardı. Yemesine, içmesine, fiziğine; her şeyine dikkat eden bir arkadaştı. Kurduğu yaşam disiplininden asla taviz vermezdi. Günlük olarak ne planlamışsa onu yapar, onu yaşardı.
Anılarımdan bir tanesini anlatacağım hala beni derinden çok etkileyen, etkilemeye devam eden bir hatıramız var. Sara Avrupa’ya gidecekti. Düzenlemesi yine oraya olmuştu ve hiç gitmek istemiyordu. Yanıma hatır istemeye geldi ve “ben gidiyorum” dedi. “Nasıl gidiyorsun?” dedim. “Bir araba çağırdım gideceğim, orada işimi yapacağım, bu sefer olur umarım” dedi. Vize vermiyorlardı. Ben de “Nasıl şoförle mi gideceksin, ben seni tek başına bırakmam, arabayı durdur beklesin ben de geliyorum” dedim. Geldim üstüme bir şeyler giydim, beraber gittik. Tam vizesini ayarlayacakken Sara “pasaportumu kaybettim” dedi. Yani pasaportuyla gidip başvurması lazım ki işi olsun. Tam o esnada Sara’nın pasaportu kayboldu. Sonra dağa yeniden döndü. Daha sonra Sara’nın kaldığı yerde bulunan arkadaş Sara’nın pasaportunu buluyor, meğerse koltuğun ara boşluğundan içeri girmiş. Sara gitmek istemiyordu. Daha sonra arkadaşlar haber veriyorlar pasaportunu bulduk diye. Sonra gelip vizesini almıştı.
Son güne kadar da gitmek istemiyordu. Süleymaniye’den uçağa binecekti ve gitmeden bir gün önce mektup yazmıştı bana. Uçağa binmeden önce de bir arkadaşa verip “bunu heval Metin’e ulaştırın demiş” O mektup halen yanımdadır. O hikayeyle ilgili bölümü okumak isterim mesela.
“Farklı bir aksilik olmazsa yarın gidiyorum. Biliyorsunuz bu alanda çalışmalar çok zorlu, çok yönlü, çok zorlu çalışma alanları buralar. Önceki süreçlerde de kendi isteğimle gitmedim, ya da çok tercih ettiğim bir alan değildi. Ama bu defa ne ruhum, ne bedenim ne de mevcut atmosfer el vermiyor. Gitmek istemiyorum. Ruhumu alabildiğine boğuyor bu gidiş. Bakalım ne olacak. Ama çok hayırlı olacağa benzemiyor. Bunu hep hissettim.”
Sara sezgileri çok güçlü olan bir kadındı. Gitmeden önce çok kötü şeylerin olacağını sezmişti. Bu son gidişi. Yazdığı tarih 3 Temmuz 2012. Yani altı ay önce. İçinde ona dair iyi şeylerin olmayacağını kuşatan bir his… Ama gitti tabi. Sara bir örgüt kadınıydı, düzenlemesi oraya olmuştu, gitmek istememesine rağmen gitti ve bildiğimiz o büyük acı bize yaşatıldı.
Bu olay olduktan sonra çok etkilendim. Burada canhıraş bir çığlık var aslında “Gitmek istemiyorum, orada iyi şeyler olmayacak” diyor. Hissediyor altı ay öncesinden. Tabi bu olaydan sonra bu daha büyük bir anlam kazandı. Şimdi o güne dönsek tutarım bırakmam herhalde gitme derim.
Sara’nın katledilmesi herkesi çok etkiledi. Büyük bir kayıp, yeri öyle kolay doldurulamayacak bir kayıp.
Sara’nın katledilmesinden sonra 10. yıla denk gelecek yeni bir katliam yaşadık biliyorsunuz. İşin içinde hiçbir tesadüf yok. Sara’nın şehadetinin 10. yılını anma toplantılarının yapıldığı bir süreçte Sara’nın izinde yürüyen kadınlara dönük, bu organizasyon içinde yer alan arkadaşlara dönük yeni bir katliam gerçekleştirildi.
Görüyorsunuz düşman çok ısrarlı. Sizin şehitlerizi anmanızı bile burnunuzdan getiririz demeye getiriyorlar. Sara’nın anılmasına bile tahammül edemiyorlar. Onu bile kana buladılar. Fransız ırkçı denen o adamın kendi başına yaptığı hiçbir şeyden etkilenmediği ya da yönlendirilmediği ya da bir merkezden yönetilmediğine dair kimse bizi ikna edemez. Fransa’ya o kadar zarar veren, Fransa’nın her şeyine zarar veren, sokaklarını kirleten, sokakta esrar satan, eroin satan, kadın ticaretiyle uğraşan bir sürü göçmen var. Fransa’nın halkına, topluma bir zarar veren varsa böyle ayak takımı olan bir sürü göçmen var. Niye onlara değil de belli bir terbiyesi olan, belli bir dünya görüşü olan, belli bir disiplini olan, belli bir amacı olan ya da Fransa’ya zarar verecek hiçbir etkinlik içinde yer almayan, hatta buna karşı duruş gösteren Kürtlere dönük, Kürt Hareketinin temsilcilerine dönük, çalışanlarına dönük, sempatizanlarına dönük böyle bir katliam yapıldı? MİT tarafından örgütlendirildiği,yönlendirildiği, doğrudan kendisine mal edilemeyecek böyle bir kişiliği bulup hazırladıkları açığa çıkıyor. Bunun tartışılır bir yanı bile yok.
Sara’nın yeniden yeniden hatırlatılmasına tahammül edemedikleri için, istemedikleri için bu katliamı yaptılar. Ne yaparlarsa yapsınlar Sara’nın da intikamı alınacak, Sara’nın takipçilerine yönelik saldırıların da mutlaka hesabı sorulacak. Kimse kendisini kandırmasın.
Bu hareket, kendisine, yöneticilerine ya da sempatizanlarına ya da üyelerine dönük hiçbir saldırıyı cevapsız bırakmaz. Kendisine yapılan hiçbir kötülüğü unutmaz. Bunu herkes bilsin. Bu harekete kötülük yapan onun gazabına uğrar. Bugün olmaz, yarın olmaz 10 yıl sonra olur, 100 yıl sonra olur, hiç sorun değil. Bu gazabı yaşayacaklar.
Sara’ya kıyanlar kendilerini başarılı hissedebilir. Bir işi başardık diyebilirler. Ama bunun hesabını vermekten kurtulamayacaklar. Mezarda da olsa onlardan hesap sorulur. PKK böyle bir hareket. PKK ile şaka olmaz. PKK ile böyle oynayamazsın, PKK’yi böyle zayıflatamazsın. PKK ile böyle oynamaya kalktığında bedelini ödemeyi göze alacaksın. Bu böyle bilinsin.